KIRAN DA OLSA KIRIL DÜŞ FAKAT EĞİLME SAKIN

13 Mart 2010 Cumartesi

Postmodern İslamın öncülerinden Sir Seyid Ahmet Bahadır Han

          Kapitalizmin dayattığı sorunlara çare bulma hareketleri olarak Müslüman toplumların kalkınması ile ilgili fikir hareketleri, XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu fikir hareketleri, yüzyılın sonlarına doğru emperyalist aşamaya ulaşan kapitalizme karşı göreli direnme ve işbirliği yönündeki temel sorunda tutum belirlemek zorunda kalmışlardır.
           A.Adnan Adıvar bu akımlara “ne bir reform, hatta ne de bir yenileşme hareketi demek olanağının bulunduğunu” belirtir. 1
           A.Adnan Adıvar’ın “ne bir reform, hatta ne de bir yenileşme hareketi demek olanağının bulunmadığını” belirttiği emperyalizmle işbirliği yönünde gelişen akımın öncülerinden olan Seyit Ahmet Han 1817 yılında Delhi’de dünyaya gelmiştir. Baba ve anne tarafından ataları Babürlü saltanatı yıllarında üst düzey görevlerde bulunmuş kimselerdir. Anne tarafından dedesi Hindistan genel valisi Lord Wellesley’i İran şahı Ali Şah Kaçar’ın duruşmasında temsil etmişti.2 Babası Delhi kalesindeki mahkemede görevlidir. Rahat ve eğlenceli bir çocukluk devresi geçirir. Babasının ölümünden sonra amcasının görevli olduğu (kadı yardımcısı) Doğu Hindistan şirketi idaresindeki bir sivil mahkemenin kayıt memuru olarak işe başlar. Hakimlik derecesine kadar yükselir. 1855’te baş hakim olarak Bicnor’a tayin edilir. O, daha 1857’deki Hint isyanından önce İngiliz dostlarının ısrarını kıramayarak Kelam alanında yeni görüşlerini ortaya koymuştur3 Seyid Ahmet Han Bicnor’da hakim olarak bulunurken 1857 bağımsızlık savaşı patlak verir.
          İngilizler Seyit Ahmet Bahadır Han’ı bağımsızlık savaşındaki İngiliz yanlısı tutumu dolayısıyla takdir ederek “Hint Yıldızı” nişanıyla ödüllendirirler. Ahmet Han Müslümanları sürekli İngiliz idaresiyle iyi geçinmeye davet eder. Bu nişan da ona herhalde Bakara suresinin cihadla ilgili ayetlerini ‘ululemre’ uygun tefsir etmesi dolayısıyla verilmiştir. İlk başta ele aldığı ayetlerin tefsirinde Mekke’li müşriklerin, Müslümanlara işkence etmesine ve onları çok zor şartlarda yaşamaya mahkum etmesine rağmen onların silaha sarılıp karşılık vermediğinden uzun uzun söz eder.4 Böylece o, Müslümanların İngiltere’ye silahla ya da herhangi bir biçimde karşı koymamaları gerektiğini belirtir. Seyit Ahmet Bahadır Han, Hz. Muhammed’in Medine’ye hicreti içinde “Mekkeli müşrikler Müslümanlara ilişmeyip rahat bir şekilde ibadetlerini yapmalarına müsaade etseydi ve Hz. Peygamberi öldürme planları yapmasaydı Müslümanların Medineye göçmeyeceğini de belirtirken ise İngilizlerin egemenliğini besleyen, haklılaştıran, geliştirmeye çalışan bir çaba içindedir. Yine aynı yöndeki yöneltmeyle fertlerin Müslümanlığına dokunulmayan bir toplum içersinde oranın halkı ve idarecileriyle iyi geçinerek hayat sürmek de pekâlâ İslami’dir.5 Yani işgal altında bile topluluğun dinine dokunulmuyorsa her şeye katlanılabilir. Doğal ki bu İslam’a da Haçlı İslam’ından başka bir şey denilemez.
           O, Müslümanların yanında saf tutmuş gibi görünerek İngilizlerle işbirliği yaparken bağımsız ve özerk görünümlü bir İslamcı aydın görüntüsü çizer. İngiliz yanlısı düşüncelerini Kur’an’a söylettirir. İngiliz oryantalistlerinin metin okuma ve değerlendirme metotlarını iyi kullanır. Yorumları her zaman İngiliz egemenliğinin güçlenmesini geliştiren yöndedir.
          “Sir” Tezhib-i Ahlak adlı Urduca çıkardığı gazetesinde Hindistanlı Müslümanların, Victoria İngiltere’sinin tüm yaşam tarzını benimsemelerini gönülden tavsiye etmektedir. 6
          İngilizler bir yandan bölgenin zengin ve ucuz hammadde kaynaklarını sonuna kadar sömürerek endüstrilerinin gelişmesini bir üst noktaya sıçratırken diğer yandan bura halkının üzerinde ideolojik hegemonyalarını kurmaya çalışıyorlardı. Eğitim dilinin Farsçadan İngilizceye çevrilmesiyle de çok sayıda oryantalist ve misyoner çalışma yapmaya başlamıştır. İngilizler bölge halkı için üniversite ayarında kolejler açarak oryantalistlerinin İslam ve Müslümanlarla ilgili kitap ve makalelerini yayınlıyorlardı. Bu durum onlara kendilerine hizmet edebilecek elemanları devşirme olanağını vermiştir.
         İngiltere himayesinde yürütülen misyonerlik propagandaları ve Hıristiyanlaştırma faaliyetleri sonucunda hedef kitle olarak seçilen Hindu, Budist, Sih vb. ile birlikte bazı Müslümanlarda Hıristiyan yapılmıştır.7
         Cemaleddin Afgani, çağdaşı ve rakibi “Sör” ünvanlı Seyid Ahmet Bahadır Han hakkında, onu sürekli çizgiden ve İslam’dan sapmakla suçlayarak şöyle diyor: “Vaki olduğu üzere, Ahmet Han Bahadır adında bir adam, bazı avantajlar koparmak için, İngilizlerin çevresinde dönüp duruyordu. Kendini onlara tanıttı ve dinini bir tarafa atıp İngilizlerin dinini benimsemek için girişimde bulundu. Dersine, Tevrat ile İncil’in bozulmamış veya tahrif edilmemiş olduğunu gösteren bir kitap yazmakla başladı. Doktrini, İngiliz yöneticileri memnun etti ve onda, Müslümanları yoldan çıkaracak en iyi araçları gördüler. Onu desteklemeye onurlandırmaya ve Aligarh’da müminlerin oğullarını yakalamak için bir kapan olarak kullanacakları, bir İslam koleji kurmasına yardımcı olmaya başladılar...” 8
        Ona İngilizlerce “sır” ünvanının verilmesi de Müslümanların Hindularla birlikte oluşturduğu faaliyetlere şiddetle karşı çıkması9 ve İngilizlerle işbirliğini savunması nedeniyledir. İngiliz karşıtı olan Milli Kongre’yi tenkit ederek Müslümanların eğer buraya katılırlarsa İngilizlerin teveccühüne mazhar olamayacaklarını belirtmiştir.10 Onların kendi kurmuş olduğu “Yurtseverler Cemiyetinde” bir araya gelmesini ister. İngilizler de doğal ki bütün bunları karşılıksız bırakmayarak onu ‘sir’ yaparak onurlandırırlar.
         “Sir”, kendine yönelen eleştirilere karşı da arkasını İngiliz desteğine, daha doğrusu İngiltere gibi “güneş görmeyen” bir devlete sırtını verdiğinden olsa gerek bastıran ya da umursamayan bir tutum takınmıştır. 11
         Sör Seyid Ahmet Bahadır Han 1857’de İngilizlere karşı girişilen ayaklanmanın başarısızlıkla sonuçlanması koşullarında, Hintlilerin ve özellikle Hintli Müslümanların geçirdikleri (siyasal, ideolojik) ciddi sarsıntı koşullarında İslam’a yeni bir yorum getirmiştir. Açıktır ki yorum sıkıyönetim koşullarında bağımsızlık dalgasının geri çekilişini fırsat bilerek yapılmıştır.
           W.Montgomery Watt’da, Müslümanların korkunç bir biçimde tepelenmesinden ve arkasından gelen acıklı durumdan sonra Seyit Ahmet Han’ın Müslüman halkın ruhunu, onları İngiltere ile işbirliği siyasetini kabule ikna etmek suretiyle diriltme işine koyulduğunu12 belirtiyor.
           Bu süreçte Delhi ve yakınındaki İslam aristokrasisi dumura uğramış, direnenlerin topraklar müsadere edilmiştir. Onun en çok vurguladığı söylenen Allah’ın kelamıyla (Kur’an) eserinin (tabiat) uyum içinde olmasının maksadı ise bizce Allah kelamının o günün gerçeğine uydurulmasıdır. Doğal ki bu gerçek İngiliz muhibbi’den kaynak alır. O, “İbn Teymiyenin içtihat kapısının hala açık olduğu ve kapalı kabul edilmemesi gerektiği yolundaki tezine bağlıdır”. 13
           Fazlur Rahman “onun ‘tavizsiz çağdaşçı’ çalışmalarının İngiltere’de kısa bir süre kaldıktan sonra 1860’larda başladığını” belirtiyor.14 Bunu siz İngilizlerle işbirliğinin planlı hale geldiği biçiminde okuyabilirsiniz.
            Kuranın günümüz gerçeğiyle uyuşmazlıkları bizim “onu anlayıp yorumlamamızdaki eksikliktendir”.15 İşte görüyorsunuz kabahat bizdedir. Biz Kuran’ı iyi okuyamıyoruz.
           Pervez Hoodbhoy onun için İslam düşünürleri içinde en radikal (hayasızlıkta okuyun) ve tartışmalı kişiydi saptamasını yapıyor.16
           Ülkesine boyun eğmeyi öğütleyen ar damarı çatlamış kendi çıkarından başka bir şey düşünmeyen, köksüz mandacı aydın radikalizmi.. Günümüz postmodern aydın! radikalizmi gibi.. Onun çağdaşçılığı ve reformizmi sonuçta, Aziz Ahmet’in doğru gözlemiyle Batıyla bir bütünleşmedir.17 Daha doğrusu Batı’nın kölesi olma..
            Çünkü “Sir”, “bizler İngiliz hükümetine bağlı ve adamışız” diyor.18 Burada İslam artık var olabilir mi? Yoksa bu Haçlı İslam’ı mı olur?.
            Dostları da bir insanın kişiliğini ortaya koyabilir. Onun Osmanlı imparatorluğundaki çok yakın bir dostu, kendi gibi bir İngiliz işbirlikçisi hatta ajanı diyebileceğimiz John Louis Sabuncu’dur. Politikasını İngiliz politikasının değişimiyle değiştiren ya da ona göre biçimlendiren Louis Sabuncu, gazetesinde fikirlerinin babası olan Wılfrıd Scaven Blunt gibi Arap topraklarındaki Osmanlı idaresine şiddetle karşı çıkıyor, Osmanlı hilafetinin uydurma olduğunu savunuyor ve Arap halifeliğinin yeniden ihdasına çalışıyordu.19 İngiliz ajanı Blunt’la Ortadoğu’da ve Mısır’da Osmanlı devletine karşı birlikte çalışmışlardır.20 Kaleme aldığı her türlü eserin birer suretini gönderdiği Sir Seyit Ahmet Bahadır’ın yayınladığı altı maddelik bir layihayı değerlendirerek tamamen katıldığını da belirtmiştir.21
          Her neyse büyük ‘Sir’, ABD’nin yükselişini de görmüş olsa gerektir. Şöyle diyor: “ABD başkanlık sistemi ilk kez Müslümanlar tarafından uygulanmıştır”. 22
         Onun reform ve ilericilik adı altında kalkıştığı dava İngilizler tarafından tescilli, Kadıyaniliği doğurur. Bunun da kurucusu Mirza Gulam Ahmet Kadıyani’dir. Gulam Ahmet’de 1864-1868 yılları arasında Sialkot’da Bölge idare mahkemesinde küçük bir memur olarak bulunduğu sırada keşfedilmiştir. Zaten daha başından itibaren o da İngiliz hükümetine sadık ve bağlı olduğunu ve sulh ve güven içinde yaşattığından onlara başlarından uzaklaşmamaları için dua ettiğini belirtmiştir.23 1885 yılında ise o artık, Allah’ın dini yenilemek için gönderdiği kişidir. Dinler arası uzlaştırıcı ya da günümüzdeki adıyla diyalogcu olarak karşımıza çıkar. Kadıyaniler İngiliz hükümetiyle koordineli çalışan guruplardandır.24 Cihadın Müslüman olmayanlara karşı savaş anlamına gelmediğini belirterek İslam ile Hıristiyanlık arasındaki farkı sıfırlamaya çalışır.
         Mirza Gulam Ahmet şöyle söylüyor: “Ömrümün çoğunu İngiliz hükümetini destekleyerek ve ona yardım ederek geçirdim. Cihadın iptali ve ulu’l-emr (emir sahibi) mevkiinde gördüğüm İngiliz hükümetine itaatin vacipliğine dair yazdığım kitap ve yazılar bir araya getirilse elli kütüphane doldurur. Bu kitapların tümü Arap dünyasında, Mısır, Şam ve Kabilde neşredildi.25 Diyecek bir şey yok. Uşaklık ölçü kabul etmiyor. İngilizlerin de burada artık ‘nankör’ olduğu görülmelidir.
         Fakat şu da bir gerçek ki yine de halklara, milletlere köleliği kabul ettirememişlerdir. Bu hareket en sonunda İslam dışı bir azınlık olarak ilan edilerek26 Müslümanları temsil etme özelliğini de kaybetmiştir. Bu da önemli olsa gerek.
        Kadıyanilik toplumda, karamsarlığı, gelecekten ümitsizliği, teslimiyeti geliştirmiştir. Gulam’ı da belirtmeye bile gerek yok ki postmodern mandacı İslamcı aydın nitelemesi içinde değerlendirebiliriz. O, boynuzun kulağı geçtiği gibi Sir’i bile geride bırakmıştır.

1-A. Adnan Adıvar, Tarih Boyunca İlim ve Din (Bilim ve Din), Remzi kitabevi, İstanbul
1994, s.388.
2-Ş.A.Düzgün, Seyid Ahmet Han ve Entelektüel Modernizmi, Akçağ yayınları, Ankara 1997, s.31
3-Bkz. Fazlur Rahman, İslam ve Çağdaşlık, çevirenler. Alpaslan Açıkgenç, M. Hayri Kırbaşoğlu, Fecr yayınları, Ankara 1990, s.139
4-Abdülhamit Birışık, Hind Altkıtası Düşünce ve Tefsir Ekolleri, İnsan yayınları, İstanbul 2001, s.338
5-Agy.s.339
6-Fazlur Rahman, İslam ve Çağdaşlık, Fecr yayınevi, Ankara 1990, s.145
7-Abdülhamit Birışık, Hind Altkıtası Düşünce ve Tefsir Ekolleri, İnsan yayınları, İstanbul 2001, s.138
8-Seyid Cemaleddin Ahmed “The materialists in İndia” (Hindistan’daki Maddeciler) El-Urve el- Vuska 28 Ağustos 1984’ten aktaran Pervez Hoodbhoy, İslam ve Bilim, s.99
9-Bkz. Abdülhamit Birışık, Hind Altkıtası Düşünce ve Tefsir Ekolleri, İnsan yayınları, İstanbul 2001, s. 327
10-Bkz. Ş.A.Düzgün, Seyid Ahmet Han ve Entelektüel Modernizmi, Akçağ yayınları, Ankara 1997, s.28
11-Abdülhamit Birışık, Hind Altkıtası Düşünce ve Tefsir Ekolleri, İnsan yayınları, İstanbul 2001, s.329
12-W Montgomery Watt, İslami Hareketler ve Modernlik, İz yayıncılık, Türkçesi. Turan Koç, İstanbul 1997, s.101
13-Aziz Ahmet, Hindistan ve Pakistan’da Modernizm ve İslam, Türkçesi Ahmet Küskün, Yöneliş yayınları, İstanbul 1990, s.52
14-Fazlur Rahman, İslam ve Çağdaşlık, çev. Alpaslan Açıkgenç, M.Hayri Kırbaşpoğlu, Fecr yayınları, Ankara 1990, s.139
15-Bkz. Ahmet Han, Tefsir, I, s.20’den aktaran Şaban Ali Düzgün. Seyit Ahmet Han ve Entelektüel Modernizmi Akçağ yayınları, Ankara 1997, s.162
16-Pervez Hoodbhoy, İslam ve Bilim, cep kitapları, s.89
17-Aziz Ahmet, Hindistan ve Pakistan’da Modernizm ve İslam, s.155
18-A.g.e, s.153
19-Azmi Özcan, Yerini Bulamayan Bir Gazeteci John Louis Sabuncu ve İstanbul Yılları, İstanbul Araştırmaları, Sayı:5, Bahar 1998
20-A.g.y
21-A.g.y.
22-Orhan Koloğlu, İslamda Değişim, Gür yayınları, İstanbul 1993, s.121
23-Ethem Ruhi Fığlalı, Çağımızda İtikadi İslam Mezhepleri, Selçuk yayınları, Ankara 1983, s179
24-Abdülhamit Birışık, Hint Alt Kıtası Düşümce ve Tefsir Ekolleri, İnsan yayınları, İstanbul 2001, s.109
25-Ebu’l Hasan en Nedvi’den aktaran Muhammed El Behiy, Çağdaş İslam düşüncesinin Oluşumu ve Batı I, s.42
26-Orhan Koloğlu, İslamda Değişim, Gür yayınları, İstanbul 1993, s.117. Ayrıca bkz.Abdülhamit Birışık, Hind Altkıtası Düşünce ve Tefsir Ekolleri, İnsan yayınları, İstanbul 2001, s.195



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder